AYŞE FATMA KUZULAR
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak memleketlerin birinde bir koyun varmış. Bu koyunun Ayşe ve Fatma adlı iki de kuzusu varmış. Bizim koyun her gün otlamaya gidermiş. Bütün gün bin bir çeşit ot yer, memelerini sütle doldururmuş. Akşam olup evine gelince: "Ayşe, Fatma kuzular! Yüreciğim sızılar Açın kapıyı da, karnınızı doyurayım." diye seslenirmiş. Ayşe ile Fatma da kapıyı açar, annelerini emermiş. Koyun, yavrularına yabancıya kapı açmamalarını tembihlermiş. Meğer oralarda yaşayan bir de kurt varmış. Kurt, "Gidip şu Ayşe ile Fatma'yı yiyeyim." dermiş. Kalın sesiyle: "Ayşe, Fatma kuzular! Yüreciğim sızılar. Açın kapıyı karnınızı doyurayım." diye seslenmiş. Kuzular içeriden: "Senin sesin kalın. Sen bizim annemiz değilsin. Kapıyı açamayız." demişler. Kurt gitmiş, bir kümesten yumurta almış. Sesini inceltmek için yumurtayı bir çırpıda içmiş. Gelmiş yeniden kuzulara seslenmiş: "Ayşe, Fatma kuzular! Yüreciğim sızılar. Açın kapıyı da karnınızı doyurayım." Kuzular bu sefer: "Sesin ince ama ayaklarını göster bakalım, bizim annemiz misin?" demişler. Kurt kapının aralığından ayaklarını göstermiş. Ayşe ile Fatma: "Bizim annemizin ayakları bembeyaz, pamuk gibidir. Senin ayakların kara. Sen bizim annemiz değilsin." demiş ve kapıyı açmamışlar. Kurt bu sefer gitmiş değirmene, bir un çuvalına ayaklarını batırmış. Yeniden gelmiş kuzuların kapısına: -Ayşe, Fatma kuzular! Yüreciğim sızılar. Açın kapıyı karnınızı doyurayım, demiş incecik sesiyle. Kuzular: -Ayaklarını göster, demişler. Kurt ayaklarını uzatmış kapının aralığından. Ayşe ile Fatma bakmışlar ki ayakları da pamuk gibi bembeyaz, anneleri sanmışlar. Kapıyı açmışlar. Kapı açılır açılmaz kurt Ayşe'yi de Fatma'yı da yemiş. Akşam anneleri gelmiş: "Ayşe, Fatma kuzular! Yüreciğim sızılar. Açın kapıyı karnınızı doyurayım." demiş ama içeride ses yok. Tekrar seslenmiş, kapı açılmamış. Anne koyun bir boynuz vurup kapıyı açmış. Bakmış Ayşe ile Fatma evde yok, ortalık da dağınık. "Bunu hınzır kurt yapmıştır." diye düşünmüş. Sokağa çıkıp kurdun izinden gitmiş. Bakmış kurt bir yerde sırtüstü yatmış, yalanıp duruyor. Koyun: "Kurt kardeş!" demiş. "Ayşe ile Fatma kayboldu. Akşam yalnız yemek istemiyorum. Sen gel de beraber yiyelim." Kurdun canına minnet! Hemen kabul etmiş. Koyun eve dönüp bir kuyu kazmış. İçine odunları, çalıları yığmış, yakmış. Sonra da kuyunun ağzını çalı çırpıyla örtmüş, üstüne de bir minder koymuş. Akşam olunca kurt gelmiş. Koyun: "Kurt kardeş! Buyur buyur, şu mindere otur." demiş. Kurt mindere oturur oturmaz kuyunun içine düşmüş, yanmaya başlamış: "Ay kulaklarıııımm!" demiş. Koyun: "Ay kulaklarım der misin? Ayşe'mi, Fatma'mı yer misin?" diye karşılık vermiş. Kurt: "Ay kollarıııım!" Koyun: "Ay kollarım der misin? Ayşe'mi, Fatma'mı yer misin?" Kurt: "Ay başııım!" Koyun: "Ay başım der misin? Ayşe'mi, Fatma'mı yer misin?" Kurt: "Ay bacaklarııım!" Koyun: "Ay bacaklarım der misin? Ayşe'mi, Fatma'mı yer misin?" Kurt "Ay gözleriiiim! Ay kaşlarııım!" diye hoplayıp zıplayınca ağzından önce Ayşe sonra da Fatma fırlayıvermiş. Kuzucuklar annelerini görünce hoplaya zıplaya yanına gitmiş. Ateşten her yeri yanan kurt can havliyle ormanın derinliklerine doğru koşmuş ve bir daha da onu gören olmamış. Kurttan kurtulan kuzucuklar anneleriyle birlikte korkusuz ve mutlu bir yaşam sürmüş. Gökten üç elma düşmüş; biri anlatanın, biri dinleyenin, biri de kuzuların başına.
4 Yorumlar
|
|