AYAĞINA DİKEN BATAN SERÇE
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ben diyeyim şu yamaçtan siz deyin bu ağaçtan. Minik serçe uçtu yuvasından. Atladım kanadına, geçtik sizin oradaki yayladan. Biz böyle dolanırken bahar gelmiş çoktan. Topladık meyveleri ağaçtan. Girdim bir kirazın içine, tutundum çekirdeğine. Gittik bilinmez yerlere… Susayınca durduk bir çeşmede. Çeşmede rastladım bir dervişe. Derviş bana öyle güzel bir masal anlattı ki ki kırk yıl dinlesem doyamam tadına. E size de anlatayım, yaslanın arkanıza. Çok uzak diyarlardan birinde bir orman varmış. Bu ormandaki bütün hayvanlar huzur ve neşe içinde yaşarlarmış.Kuşların cıvıl cıvıl şarkı söylediği,derelerin şırıl şırıl aktığı, çiçeklerin mis koktuğu bu ormanda bir gün minik serçenin ayağına diken batmış.Minik serçe canının acısıyla inleye inleye o daldan bu dala uçmuş ama ne yaptıysa dikeni çıkaramamış.Derken hemen yakınında bir kulübe görmüş.Kulübenin önünde tatlı mı tatlı ton mu ton ton, ak yaşmaklı al yanaklı bir nine oturmuş, bağdaş kurmuş, hamur yoğuruyormuş.Hemen yanındaki fırında da mis kokulu ekmekler yapıyormuş.Minik serçe yavaşça süzülerek ninenin yanına gelmiş.”Nine, canım nine .Ayağıma diken battı çıkarıversene.” demiş.Nine minik serçeyi önce yavaşça eline almış,kanatlarını okşamış.Sonra minik serçenin hiç fark etmediği bir anda dikeni pıt diye çıkarıvermiş.Minik serçe derin bir oh çekmiş.Teşekkür etmiş nineye.Sonra da demiş ki :”Nine , bu dikenimi sakla.Benim küçük bir işim var.Geldiğimde dikenimi bulamazsam o mis kokulu ekmeklerinden birini alır kaçarım.”demiş.Nine “ Tamam “demiş.Söz vermiş ona minik serçe de süzülerek uzaklaşmış.Yine ekmeklerini pişirmeye devam etmiş.Bir ara ateşin yanındaki dikene ilişivermiş gözü, almış eline.Bu küçücük diken parçası ne işine yarayacak ki minik serçenin.Zaten gelip gideceği de yok demiş ve dikeni ateşe atmış.Ama derken bizim minik serçe çıkagelmiş.”Nine dikenimi versene “demiş.Nine mahcup olmuş başını önüne eğmiş ve “ Ben o küçük diken parçasının senin işine yaramayacağını düşündüm ve onu ateşe attım demiş.Minik serçe hem üzülmüş hem sinirlenmiş ninenin o mis kokulu ekmeklerinden kaptığı gibi uzaklaşmış.Uçmuş,uçmuş dere tepe geçmiş.Öyle güzel bir yaylanın üstüne gelmiş ki yemyeşil çimlerde koyunlar, kuzular otluyormuş.Hemen bir ağacın dibinde çoban dinlenmekteymiş.Yavaşça çobanın yanına gelmiş.Ekmeğini kenara bırakmış.”Çoban kardeş,çoban kardeş .Bu ekmek sütüne katık olsun .Lakin sakın ben gelmeden yeme.” Deyip çobandan söz almış. Çoban ona söz vermiş , minik serçe demiş ki bir de :”Eğer ben geldiğimde ekmeğimi bulamazsam en güzel koyunlarından birini alırım.” demiş.Ve uzaklaşmış.Çoban beklemiş,beklemiş.E karnı acıkmış gitmiş, koyunlardan birini hemen sağmış sıcacık sütü almış önüne ekmeği de doğramış.Biraz daha beklemiş.Ama minik serçenin geleceği yok.Dayanamamış,yemiş.Derken bizim minik serçe çıkagelmiş.”Çoban kardeş,çoban kardeş ekmeğimi ne yaptın?”demiş.Çoban biraz da pişkin bir tavırla “Mis gibi koktu ekmek.Üstü susamlı çörek.Sen bekle dedin ama mideme indi direk.” Deyince minik serçe kızmış en güzel koyunlarından birini aldığı gibi oradan uzaklaşmış. Uçmuş, uçmuş. E biraz yorulmuş. Hemen yakında bir yer ararken dinlenmek için bir düğün evi fark etmiş.Yavaşça düğün sahibinin yanına inmiş.Koyunu da yanına bırakmış.Düğün sahibine demiş ki “Koyunum size emanet.Ben tekrar geldiğimde eğer koyunumu bulamazsam gelininizi alır kaçarım.” demiş.Düğün sahibi biraz da küçümseyerek içinden “Minik serçeye bak hele gelinimizi alıp kaçacakmış.” Diye içinden geçirmiş ancak minik serçeye de belli etmemiş.”Tamam.” demiş. Sonra bizim minik serçe oradan uzaklaşmış. Düğün sahibi öyle bir düğün yapmış ki kırk gün kırk gece süren cinsten. Eskiden öyle olurmuş düğünler. Uçsuz bucaksız sofralar , ardı arkası kesilmez misafirler.Derken düğün sahibinin misafirlere ikram edeceği yemek bitmiş.Hemen gözüne minik serçenin bıraktığı koyun düşmüş.Onu da ikram etmiş.Ama bizim minik serçe çıkagelmiş.Sormuş tabi koyununu düğün sahibine.”Nerede benim koyunum?”Düğün sahibi cevap veremeyince durumu anlamış,gelini kaptığı gibi uzaklaşmış oradan.Uçmuş,uçmuş,uçmuş e susamış,yorulmuş.Tam bir çeşme ararken aşağıda bir çeşme görmüş yavaşça çeşmenin yanına inmiş.Gelini de nazikçe çeşmenin yanına bırakmış.Suyunu içerken bir türkü sesi ama nasıl dertli.Bakmış türkü sesinin geldiği yöne.Bir de güzel davul çalıyormuş ki bu türküyü söyleyen kişi.Seslenmiş ona “Davulcu kardeş,davulcu kardeş.Sen bana davulunu ver ben de sana bu güzel gelini vereyim .”demiş.Davulcu şöyle bir gelinin olduğu tarafa bakmış ki bir de ne görsün?Evet, sevdiği kız gelinlikler içinde karşısında.Şaşırmış.aramızda kalsın ama gelinin de onda gönlü varmış.Fakir diye babası ona vermek istememiş.Onlar hemen birbirlerine sarılmış,kavuşmuşlar.Minik serçe farkında bile olmadan iki seveni kavuşturmuş.davulcu da seve seve davulunu vermiş minik serçeye.Minik serçe davulunu aldığı gibi köyün minaresine çıkmış, başlamış çalmaya. “Dikeni verdim, ekmeği aldım. Ekmeği verdim, koyunu aldım. Koyunu verdim, gelini aldım. Gelini verdim, davulu aldım.” Gümbede güm güm gümbede güm güm … Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Gökten üç elma düşmüş.Biri anlatana , biri dinleyene biri de emanetine sahip çıkanlara gelsin…
2 Yorumlar
|
|